18 Nisan 2011 Pazartesi

İlk Uçma Denemeleri (Tayyare, Paraşüt, Roketli İnsan); İlk Uçan İnsan

1. FARABLI İSMAİL CEVHERİ:

Asil adi, Ebu Nâsır İsmail bin Humad'ul Cevherî'dir. Cevherî Horasanin Farab şehrinde, milâdin onuncu asrında dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini dayısı İbrahim Farabî'den almıştır. Daha sonra Farab medreselerinde birçok ilimleri tahsil etmiştir. Nişabur'da yüzlerce talebeye ders vermiştir. Derslerden sonra evine çekilen Cevherî, birçok hesaplar yaparak uçmanın çarelerini araştırmıştır. Sonunda bu maksadına ulaşmak için birtakım kanatlar yapmıştır.İlk zamanlar, evinin bahçesinde tecrübeler yapıp sonra da hazırladığı bir takim tahtaları, İpleri ve kanatlan alarak Nişabur'daki Ulu Caminin minaresine cıktı. Camiin kubbesinden havalanarak uçmaya başladı. Dünyanın ilk ucan insani, insanoğlunun ilk tayyaresini yapan Farablı Cevherî, havada epeyce dolaştıktan sonra yere inmek istedi. Fakat buna muktedir olamadı. Birdenbire düşerek parça parça oldu (M. 1010)

Cevherî için ayrıca bakınız: http://www.tayyareci.com/cevheri.htm

2. İLK PARAŞÜTÇÜ:

Anadolu Selçuklu Devletinin kurucusu Kutalmış oğlu Süleyman Sah’ın oğlu Kılıç Arslanı, Bizans İmparatoru Manüel Komnen İstanbul’a davet etmişti. İmparator, Kılıç Arslan şerefine hipodromda tantanalı senlikler icra ettirmişti. Bizanslılar bu meydanda bütün hünerlerini gösterdiler. Bu esnada Kılıç Aslan’la beraber gelen bir Türk, Atmeydanındaki Dikilitaş üzerinden havaya uçacağını bildirdi. Bu adam, yüksek Dikilitaş üzerine cıktı. Sırtında gayet uzun ve geniş beyaz bir elbise vardı. Bu beyaz elbise bir paraşüt gibi şişiyordu.Gerçekten bir müddet havada uçtu, fakat biraz sonra yere düşerek parça parça oldu (M. 1159). Bizans tarihleri onu "Serakino" yani "Şarklı" diye kaydetmektedirler. Adi malum olmayan bu Türk de ilk paraşütçüdür.

3. İBN-İ FERNAS:

Endülüslü olan Ibn-i Fernas da kanatlar takarak uçmaya teşebbüs eden ilklerdendir. Prof. Hamidullah'in ifadesine göre Ibn-I Fernas (vefatı 388) bir cihaz icat etmiş ve onunla uzun bir mesafe uçmuştu.

4. KARTAL KANATLI HEZARFEN AHMED ÇELEBİ:

Bin fen bilen manasına gelen Hezarfen vasıf ve şöhretini alan Ahmet Çelebi 17. yüzyılda yasamış bir Türk âlimidir. Kendisinden önce yasamış âlimlerin İlimlerinden, bilhassa Bîrûnî ve Ibn-i Sina ile ayni devirde yasamış olan Farabli İsmail Cevherînin uçuş tecrübelerinden faydalanmıştır. Hezarfen Ahmet Çelebi, Cevherînin basari akımlarını ve denge unsurlarını hesapladı; uçmak için kartalı örnek almak gerektiğini duşundu. Asil büyük denemeye girişmeden önce, o devirde çok büyük bir spor alanı olan İstanbul’daki Okmeydanı’nda tam dokuz deneme yaptı. Her denemede bir düzeltme yaparak kendisini uçuracak kanatlara son seklini verdi. Nihayet bir gün Galata Kulesinden Boğaz’ın sularını aştı. Üsküdar’da Doğancılar adini taşıyan semte bir kus gibi süzülerek indi. Bu hâdisenin görgü şahitlerinden biri olan Evliya Çelebi, bu ucusun tarihini belirtmeden IV. Murat zamanında gerçekleştiğini söylemekle yetiniyor. IV. Murat 1623–1640 yılları arasında hükümdarlık yaptığına göre, ucusun bu tarihler arasında gerçekleştiği kesindir. Konuyu araştıran tarihçiler bunun, saltanatın ilk yıllarına rastladığında birleşiyorlar.Hezarfen Ahmet Çelebi için başlıca kaynak Evliya Çelebi Seyahatnamesidir. Evliya Çelebi ondan "İlk olarak Okmeydanı’nın minberi Üzerinde, rüzgarın şiddetiyle kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere havada pervaz ederek ta'lim etmiştir. Daha sonra Sultan Murat Han Sarayburnu’nda Sinan Pasa Köşkünden temâsâ ederken Galata Kulesinin tâ en üst zirvesinden lodos rüzgârıyla uçarak Üsküdar’da Doğancılar meydanına inmiştir." diye bahsetmektedir. (2)IV. Murat, Hezarfen'i bir kese altınla mükafatlandırmıştır.

5. LAGARÎ HASAN ÇELEBİ

Lagari Hasan Çelebi Dördüncü Murat devrinde elli okkalık barut ma'cunu ile çalışan 7 kollu bir roketin atış gücünden istifade ederek dünyanın ilk insan taşıyan roketini yapmıştı. Roket kendi yardımcıları vasıtasıyla ateşlenip havalanacak ve kendisi denize ineceğini tasarlamış ve nihayet tasarısında muvaffak olmuştu. Bir yandan kendisi havalanırken denizde birkaç gemi ve içinde dalgıçlar olduğu halde kendisini bekliyorlardı. Her ihtimâle karşı da aracı muhkem şekilde yapılmıştı. Roketlerin ateşlenmesiyle fezaya doğru havalanmış dairevî sekil çizerek denize inmişti.Fakat malum olan bir şey varsa bu tarihten sonra Avrupa'da buna benzer tecrübeler yapılmaya başlamış, kimi kendine kanat takmış ve kimi de tayyâre yapmaya çalışmıştı. Bu sahada çalışanların yalnız batılılar olduğu anılır iken Endülüslü Abbas bin Fernas ve Farabli İsmail Cevheri, Hezarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi ismi hiç söylenmez.

(1) Ahmet Zeki Pasa: L'Aviation chez les Musulman, 1912'de Atina Mustesriklar Kongresine sunulan rapor.
(2) Evliya Çelebi, Seyahatnâme C.l, sayfa 670, Ist 1314.

HAZERFEN AHMET ÇELEBİ

Hezarfen Ahmet Çelebi (1609 İstanbul - 1640 Cezayir) Hezarfen Ahmet Çelebi, kendi geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran ilk insanlardan biri olan, 17. yüzyılda Osmanlıda yaşamış Türk bilginidir. 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan IV. Murat zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir. Hezarfen'in, Leonardo da Vinci'nin kuşlar üzerinde yaptığı çalışmalarından ilhamlandığı sanılmaktadır. Tarihi uçuşuna İstanbul'daki Galata Kulesi'nden başlamış ve İstanbul Boğazı'nı uçarak geçmeyi başarmıştır. Böylece kıtadan kıtaya uçarak bir ilke daha imza atmıştır. İlk uçma denemelerinde, 10. yüzyıl Türk alimlerinden İsmail Cevheri'den ilham almıştır. Cevheri'nin bulgularını iyice inceleyen ve öğrenen Çelebi, kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmıştır. 1632 yılında lodos bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazını geçip 6000 m. ötede Üsküdar'da Doğancılar'a inen Hezarfen Ahmet Çelebi, Türk havacılık tarihinin en kayda değer simalarından birisidir. Bu uçuş hakkındaki belgeler şimdiye kadar sadece Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sindeki ifadesinden ibarettir. Bu olay Osmanlı Devletinde ve Avrupada büyük yankı buldu ve dönemin padişahı IV. Murat tarafından da beğenildi. Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan, Ahmet Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, hatta Evliya Çelebi'ye göre "bir kese de altınla" sevindirmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli birisinin tehlikeli olabileceğini düşünüp, "Bu adem pek havf edilecek bir ademdir, her ne murad ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakaası caiz değil" diyerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. Ahmet Çelebi orada vefat etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti P.T.T. İdaresinin 17 Ekim 1950 Tarihinde İstanbul’da toplanan Milletlerarası Sivil Havacılık Kongresi için çıkardığı üç hatıra pulundan Zeytuni yeşil-mavi renkli 20 kuruşluk olanın taşıdığı temsili resim, Hazerfen'in Galata Kulesi’nden Üsküdar'a uçuşunu tasvir etmektedir.

2 yorum:

  1. İMAM CEVHERİ

    Gazneliler Devleti’nin sınırları içinde Maveraünnehir denilen Türk ülkesinin Farab (Otrar) şehrinde doğan Türk asıllı büyük bilim adamı Cevheri’nin babası Hamid oğlu İsmail’dir.
    Cevheri gençliğinden itibaren seyahati seven bir bilgin olarak tanınır. Arapça üzerine bilgisini artırmak için Irak ve Hicaza gitmiş ve eski ve saf arapça konuşan kabileler arasında yaşamıştır. Arap kültürü ve dili üzerine yaptığı geniş araştırmalardan sonra en büyük arabça sözlüklerden birini Cevheri yazacaktır (Kitâbu’s – Sıhah) yine o zamanın büyük bilim merkezlerini, İran'ı ve Şam'ı ziyaret etti, oradaki bilginlerle ilişkiler kurdu. Diğer bilim dallarında çalışırken de bir yandan zamanın hattatlarının en ünlüleriyle kıyaslanacak kadar bu sanata da hakim oldu.

    İlâhiyat ve edebiyat konularının yanıda,fizik, tabii bilimler ve riyaziyeye de merak sardı. Nihayet Horasan’da Nişabur şehrine yerleşerek Büyük Cami’de halka ve öğrencilere bilgilerini öğretmeye başladı. Müderrislik yaparken, Büyük Cami’nin de imamlık görevini yapıyordu. Dilbilgisi ve sözlük kitaplarını bu devrede yazdı. Güzel el yazısı ile yazdığı Kur’anları ve diğer eserlerini satarak hayatını kazanıyordu. Sıhah isimli once Piri Mehmed, sonraları Vankulu
    tarafından Türkçeye çevrilen ve İbrahim Müteferrika matbaasının ilk kitabı olarak basılan kıymetli sözlüğü en tanınmış eseridir.

    Fenle uğraştığı zamanlarda büyük kuşların kanat çırpmadan yükseklerden süzülerek uçuşlarınıda dikkatle izliyor ve bugün maalesef elde olmayan hesaplar yapıyordu. Bir gün (M. S. 1002 yıllarında) Nişabur’daki caminin damına çıkarak halka şu hitapta bulundu:
    "Ey ahali bu dünyada emsali bulunmayan bir eser
    keşfettim, gelecek insanlar için bir ilmi tasavvuru nasib olmadı".
    Toplanan halk hayretle imamı ve müderrislerini dinlediler, bazıları aklını kaybettiğini zannettiler. Vücudunu iplerle iki büyük satıh bağladı ve uçacağını ilan etti ve kendisini boşluğa bıraktı. Kanat satıhları maalesef Cevheri’yi taşımadılar, şiddetle yere çarparak vefat etti. Cevheri’nin bu haraketi, zamanında çok garip karşılanmıştır. Cevheri bilinen ilk Türk Hava şehididir. (1971 basımı Havacılık Tarihinde Türkler kitabından...)

    YanıtlaSil
  2. Kendini inkar eden, aşağılık kompleksi bulunan bir millet haline döndürülen bir milletin Ataları bakın neler yapmış!
    Milli olma, kendimiz olma şansımızı 16 Nisanda EVET diyerek yakalayıp:Çağ kapayıp, çağ açan aslımıza dönelim!

    YanıtlaSil